İNSAN VE İLİŞKİLERİN BOYUTUNDA SİYASET
- Kent Siyaset
- 24 Mar 2019
- 2 dakikada okunur
Erkil süreci değerlendiren toplum bilimciler her geçen günün insan ilişkileri açısından anlamsızlaştığı ve yüklü sorunların ortaya çıktığını ifade etmektedirler.
İktidarların güç elde etmek için kullandığı tüm malzemenin özünde sınıflandırma vardır. Bu durum günümüz insanında derin insani yıkıntılar meydana getirmektedir. Güç elde etmek için her yolun mübahlığı ve gücün sınıfsal ayrılıklara nedeni ironik bir insani yıkımdır. Cinsiyet, ırk, din ve dil farklılıkları hiyerarşik ayrışmaya ve sınıflandırmaya temel edilmiştir.
Yüzyıllar ilerledikçe insanın insan üzerinden yükselişi; kabileden, topluluklara ve topluma oradandan devlete doğru şekillenmesi her coğrafyada paralel bir hal almaya başladı. Bir taraftan toplumla tanışamayan yığınlar oluşmaya başlarken bir taraftanda toplumsallığını pekiştiren bir arada yaşamasın değerlerini ve ilkelerini oluşturmaya başlayanlar.
Hükmedenlerin toplumu yığın olarak görme dürtüsü tamamen iktidarı pekiştirme sevdasındandır. İktidarını topluma iyi şeyler üretmekle pekiştirmeyen siyasi çıkışlar toplumun beklenti ve istekleriyle ilgilenmezler. Bu manada yapılacak her çalışma sadece
İnsanları yalanlarla açlığa mahkum ettiler sonrada onları yalan umutlar vererek kindarlaştırarak beslediler.
Bizler acıları tarihlerinden daha fazla olan, baskıyı, kıyımı ve zulümlü yaşamış ama yinede vicdanı ve hoşgörüyü en üstte yaşatmaya çalışmışız. Bizler aydınları yakılan, liderleri asılan, gecenin bir saati kapılarına işaret yazılan bir toplumun geçmişinden geliyoruz.
Bizler her geçen gün acısı büyüyen, ağrısı büyüyen bir zehri içilmek zorunda bırakılmışız. Bizler her an içimize akıttığımız göz yaşlarını taşa çevirmişiz ama yinede başka bir canlıya bakarken şefkatle ve merhametle bakıyoruz.
Önyargıdan ve nefretten beslenen siyasetin liderleri, egemen güçlere boyun eğenleri, fakirleri yalanlarıyla açlığa hapsederken diğer taraftanda bir ayrımcılığı da körüklüyorlar. Üstelik te aynı fakirlere sözde düşmanı göstererek gelin güç birliği yapalım deyip onlara ilkdefa galip gelecekleri bir savaşın askerleri gibi umut vadediyorlar.
Ahlaki irade ve ahlaki güçten yoksun olmak nefreti ve kıyameti büyütür.
[18:39, 24.3.2019] Fehmi Bey 2: Siyaset ve cinsiyet
Siyasal alan çalışmalarında cinsiyet farkındalıkları ve buna ilişkin yaklaşımlar giderek otoriter ve popülist yaklaşımlar arasında git teller yaşıyor. Hem politik liderlerin hemde kitlelerin yaklaşımı cinsiyetçilik taşıyor. Kadın düşmanlığı, hiper-erkeksilik yada aileci muhafazakarlık gibi yaklaşımlar yaygınlığını koruyor. Sağcı gelenekçi söylemler, milliyetçi kararlar, popülist söylemler tüm şiddetini gösteriyor. Daha sert söylemler ırkçı, göçmen karşıtı ve otoriterdir. Şiddet yanlısı olanlarda hala varlığını sürdürüyor.
Tüm söylemlerinde ve icraatlerinde cinsiyetçi ve ağır bir dil kullanan milliyetçi unsurlar kalıplarını zorlasa da olumlu yönde bir çalışma henüz ortaya çıkmamıştır. Cinsiyetçi, homofobik bir dünyadan çıkılması ancak toplumsal kabulle mümkündür. Genel bir söylem olarak bakıldığında devlet yapısı gereği cinsiyetçi ve popülisttir. Klasik bir metotla incelendiğinde ataerkil ve erildir.
Devlet yapısı otoriterleştikçe kadına karşı söylem sadece popülistleşiyor. Toplumsal cinsiyet karşıtı çalışmalar kitleselliğini 2010 yılarından sonra kazanmaya başlamıştır. Kitleselliğini toplumun bir çok değişik grubundan almaktadır. Siyasal söylemlerde yer bulmaya başladı ve kendine alan edinmiştir.
Avrupa’da kilise ve dindar entelektüeller büyük bir güç olarak karşısına çıktılar fakat yine de kitleselleşiyor ve farklı siyasal alanın bileşkesi olmayı başarıyor. Sağcı partiler istemeselerde çeşitli olaylarda iyimser yaklaşımlar sergiliyorlar. Siyasi alan dışında, sendikalar, çeşitli vakıflarda konuyu tartışma alanına çekiyorlar. Sokak gösterilerinin yanısıra sosyal medya, internet ve sosyal networkler konuyu tüm dünya gündemine taşıdı.
Ulusal devlet yapısına sahip toplumlarda bu geleneklere ve devletin kurumlarına aykırıdır. Kaldı ki toplumların temel taşı olan ailenin işlerliğine de aykırıdır. Bu yaklaşım geniş açılı tartışmalara neden olmuştur. Ulusal kimlik kavramının içeriğini oluşturan kültürden ziyade kadın varlığının yaygın ve baskın, dominant olarak toplumsal cinsiyet ideolojisi olarak karşımıza çıkması kimi baskın otoriteyi öfkelendirmiştir.
Türkiye’de toplumsal cinsiyet karşıtlığıyla örgütlenen çok katılımlı bir örgütlenme yoktur.
Comments