top of page

SEÇMEN VE PARTİ

  • Yazarın fotoğrafı: Kent Siyaset
    Kent Siyaset
  • 26 Mar 2019
  • 4 dakikada okunur

Seçimlerin, partilerin emniyet sibobu seçmen ve parti örgütleri


Mehmet Tuna Büyükerşen




İnsanların bir arada yaşadığı tüm organizasyonlarda bir yönetim sistemi vardır. Yüz yıllarca bu sistemler değişerek daha iyi olmak için gelişmiştir. Hem daha totaliter olmaya, hem de daha demokratik olmaya doğru bir yolculuğu vardır yönetimlerin.


İşe iyi yönden bakalım. Her şey daha iyi olsun diye bu değişimler oldu diyelim. Demokrasinin ilk çeyreğinde eşitler ve elitler sistemin seçeni ve seçileniydi. Daha sonra hakların alanının genişlemesiyle tüm sınıfların oy kullanımı bir kazanıma döndü.


Oy kullanmanın gerekliliği ve yararları demokrasinin işlevselliği ile paralel işlemektedir. Oy vermek politik bir yaklaşımken, oy vermemek apolitik bir tavır değildir.


Demokrasi oy vermekle vermemek arasında farklılık göstermez. Amaç daha iyisini, siyasetine uygun olanı, ideolojine uygun olana veya daha iyi temsil edeceğine inandığına bu hakkı verdiğini beyan etmektir.


Son zamanlarda seçim propagandaları sert ve akıl almaz ironileri barındırıyor. Daha fazla oy almak, kendi seçmenini kemikleştirme çabaları, rakibini alaşağı etmek için yapılan manipülasyon ve anti propagandalar şaşkınlıkla izlenmektedir.


“Daha iyisini ben yaparım” propagandası yerini, “o çok kötü biridir” anti propagandasına bırakmıştır. Topluma daha iyisini sunma gerekliliği siyasette; kimlikler üzerinden polemik yaratmak, ülke sorunlarının nedenlerinin muhalefete bağlama girişimi aşılanmaktadır. Temel hedef muhalefetin çıkardığı oyun bozanlığın ülke meselelerine odaklanmaktan alıkonulduğuna vurgu yapmaktır. Bir çok düşmanın varlığının gerçekliğini, birlik olmak ve muhalefeti bırakıp biz olmayı seçmene dayatmak ve iktidar eşittir ülke ve millet olduğunu pekiştirmek ve muhalefetin varlığını kötülemektir.


Evet eğer bir toplumun sınırlarına, vatandaşlarına saldırı varsa birlik olmak son derece önemlidir. Toplumun huzur ve güvenini bozan bir düşman varsa ona karşı birlik olmak son derece önem arzeder bir durumdur. Toplumun birlik ve bütünlüğü, yaşam alanlarının güvenliği önemlidir. Her şey huzur ve güvendedir. Ekonomi güvenlikten sonra gelen bir durumdur. Güvenlik yoksa mal ve mülk çabası boşadır.



Bu yaklaşım ve strateji yüzyıllardır en ilkel formuyla insanlık tarihinde yer almıştır. İlkel kabile sisteminde şef her savaştan muzaffer çıkmıştır. Düşman büyüdükçe içerde sert bir ayrılmazlık belirmiştir. İçerde farklı bir güç belirmişse onun büyü ve büyücülüğün eseri olduğu ifade edilerek kabilde tarafından dışlanmıştır. Tüm kötülükler büyücülerin işidir denilmiştir.


Seçim almak için değerlerinden ve ilkelerinden taviz vermek zayıflığın ifadesidir. Avrupa’da son yüzyılda yapılan seçimleri ele aldığımızda hiç bir seçimde partiler kendi değerlerini bir köşeye koyup seçime girmek uğruna örgütsel dinamiklerini ve öğretilerini yadsımaya kalkmamıştır. Mesela parti tüzüklerini ayaklar altına almamışlardır. Parti programlarındaki ilkelere ve değerlere uygun hareket etmişlerdir. Sandıktan fazla oy almak uğruna değerlerini ve temel siyasi programlarını aynı sandığa gömmemişlerdir.


Seçim propagandası tehditler ve siyasi körlüklere dayanmamalıdır. Örgütsel propaganda, siyasi söylemler, değerler ve ilkelerinden taviz verilmeden yapılmalıdır.


Siyasetçisiyle, basın mensubuyla, bürokratıyla, taraftarıyla, bağımsız mahkemeleriyle, entelektüelleriyle seçim bir iyiyi seçme algısı üzerine kurulmalıdır.


Seçimlerde toplumun gerilmesinin vesilesi olan kötü siyaset ve üretilemeyen değerlerin sorumlusu siyasi partiler ve sistemdir. Siyasi partiler kim daha fazla oy getiriyorsa ona yöneliyor. Söylemde erdem aramak bir yana her söylem şiddet ve ayrımcılık barındırıyor. Temel mesele karşımıza çıkan siyasi körlüktür. Partiler öngörüde bulunmak yerine, kendi örgütüne güvenmek yerine, söylem geliştirmek yerine; toplumun eğilimlerinin yoğunluğuna göre partilerinin vitrinlerini oluşturuyor. Bu çok basit, fikirsizlik ve beceriksizliktir.


Farklı saiklerle hareket eden yüzbinler siyasal eğilimlerini kararsız olarak ifade ediyorlar. Söylemek istedikleri özetle kendilerini güvende hissetmedikleridir. Yada bu bulanık ortamda oy verebilecekleri netliğin olmamasıdır. Bu gayet normaldir. Vatandaş süreci bilinçli bir şekilde takip ediyor. Aslında kararsızların sempatizanlık yerine hassasiyetli, bilinçli ve duyarlı davrandıklarını söylemek doğru olur. Siyaset bir öngörüler silsilesidir. Bilinçli davranan, kavramsal hareket eden bireylerin toplum olma bilincinin oluştuğunu savunabiliriz.


Birde seçime kararsızlık yerine protesto niteliğinde katılmama olabilir. Bu oran geçmiş yıllara göre sayıca daha fazla olmaya başlamıştır. Kendi partilerinin davranışlarını yerinde bulmayan seçmen başka partiye gitmek yerine kendi partisini cezalandırıyor. Sandığa gitmeyerek partisinin yeterli oyu alamaması ve bu şekilde cezalandırılmasının daha doğru olacağını düşünen seçmen,ortanın solundaki seçmen eğilimi olarak baskındır. Adeta boykot gibi davranış ortaya konacaktır. Bu seçmeni istediğimiz kadar eleştirin yinede empati kuramazsanız yanılgıya düşersiniz. Ki; bu seçmende bilinçlidir. Parti logosu yerine parti program ve parti değerleri üzerine önemli bir duruşları vardır denilebilir.


Bu seçmen parti üst yönetiminin cezalandırılmasını ister nitelikte bir problem olduğunu düşünür. Örgüt ve yönetim arasındaki farkın baskınlığı seçmende bu kararı uygulamaya iter. Parti içi çekişmeler, parti içi oligarşik yapılanma, parti içi ayrıcalıklı zümreleşme, parti içi kişisel çıkar çatışmaları üstte yaşandığında en altta yer alan örgüt üyesi seçimde bu refleksi gösterir.


“Parti sempatizanları ve körü körüne partiye oy verenler diğer seçmenin bu eğiliminin diğer partilerin eylemlerini meşrulaştıracağını düşünebilir veya bu yönde ifade edilebilir. Ama bu haksız bir yorumdur. Unutmamak gerekir ki, siyasetin temel etkeni veya yapıştırıcısı ortaklaştırılmış mücadele alanları ve o alanlarda elde edilecek siyasal statü ve rollerdir. Bu anlamda parti içi mücadele gayet normaldir. Üye olunması kadar oy vermemekte kabul edilebilir bir durumdur. En nihayi bir dille söylemek gerekirse; parti içinde lider ve üst yönetim tüm örgütü diri tutacak, heyecan katacak ve her dakika örgütünü büyütmekle yükümlüdür. Bunları yaparken parti tüzük ve programından ödün verilmemelidir.


Siyasi partilerin kendi kuruluş ilkeleri ve ideolojik perspektifleri onların örgütlenme modelleridir. Bu nedenledir ki; seçmen mutluluğu kolay elde edilir bir basitlikte değildir. Kendi örgünün gücünü sınamamak gerekir. Siyasal alanı genişletirken ideolojik taban tartışmasına neden olacak politik hatalara düşmemek gerekir.”*


Her şeye rağmen seçim sürecinde parti üst yönetimi tarafından kendisine dayatılan milletvekili veya yerel adaydan mutsuz olmak ve oy vermemekte gayet normaldir. Bu anlamda kişisel veya ideolojik gerekçeler oluşabilir. Solcu bir partinin sağ seçmenden oy almak istemesi en doğal davranıştır. Alan genişletilmelidir. Daha çok oy alıp iktidar olmak normaldir. Fakat sağ eğilimli seçmenden oy almak için sol bir partinin sağcı bir adayı seçmenine sunması işin vitrinini oluşturmasıdır. Her açıdan tartışılır bir durumdur. Partinin sağ seçmeni kendi politikalarına inandıramamışsınız sorumluluğunu yerine getirmek yerine, sol seçmene ideolojik kayma belirtisi göstermesi seçmenin örgüt gücünü kırar. Bu seçmenin sandığa gitmemesi daha ilkelidir.


Ancak politik çıkarımlar yapılabilir. Yeni sağ seçmenin ihtiyaçları belirlenir, öngörüler oluşturulur ve o seçmene çözüm önerileri sunulur. Seçmen ikna edilir ve böylece o alanda örgütlenme başlayabilir. Ama politik bir üretim yapılmadan, öngörüler oluşturulmadan solun sağ aday göstermesi hem inandırıcılığını yitirir hemde kendi seçmeninin güven kırılmasını tatmasını sağlar.


Siyasal alanı feodalite mantığına göre yönetemeyiz yada siyaseti feodal ilişkiye bakar gibi göremeyiz. Kendi pratik ve eylemsel alanı oldukça nettir. Siyasal alan din, ekonomi, toplum ve aile-akrabalık gibi dinamiklerin üzerinden yükselir. Bu gerçeği belirtmemde ki amaç paradigmalar bütünü olan siyaset işlevselliğini toplum dinamiklerinin ortak paydasından alır. Bunun kaideleri ve ilkeleri üzerine bina edilen ise programdır. Uygulanma ve beceri yürütücüsü ise programı denetleyen tüzüktür. Tüzükler partilerin her üyesinin haklarını ve rollerini temin, tesis eder ve yürütülmesini sağlar.


Başka bir ifadeyle; oy kullanmak bir haktır. Tercihini temin etme hakkıdır. Bunun siyasal alanda karşılığı olansa partiler tarafından yapılacak iyi şeylerin kabulü veya reddidir. Sandıkta kıymetli hale gelen birey hakkını kimse sorgulayamaz. Ama neticesi tüm politik yapıları olumlu veya olumsuz etkiler.


Not: * Fehmi Başusta 2001 yılı Anakara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi gençlik yazıları. Gençlik FANZİMİ.

Comments


bottom of page