TOPLUMUN YAPISI VE SOSYAL DEMOKRATLAR
- Kent Siyaset
- 25 Mar 2019
- 3 dakikada okunur
Fehmi BAŞUSTA
11.10.2008 / DTCF
Eleştirel Analiz (1)
Dünyada bir çok alanda yenikler hızla çoğalıyor. Teknoloji yaygınlaşan bir temel ihtiyaca dönüştü. Evrilmelerin somut hali ve görünürlürlüğü teknolojide ve teknolojik ürünlerde kendini göstermektedir.
Mayasında iktidar olup güç toplamak olan biyokültürel varlık insan; her geçen anında doyumsuzluğunu ve pervasızlığını vurguluyor. Durum biraz itici görünse de, gerçeklerin saklanması mümkün değildir.
İktisadi bir varlık haline gelen insan, kültürel varlıklarını şimdilik unutmaya başlamıştır. Özü itibariyle duyguları ve hisleri olan insan, tarımı, kentleşmeyi ve yerleşikliğin sorunlarını yenmeye başlarken hiyerarşilerle birbirinden ayrılmaya başladı. Temel ayırıcı ekonomiye, sahip olmaya dayalı güç ve onun ekseninde dönen iktidar olmuştur.
Şehir devletlerden günümüz ulus-devlet sistemlerine değin sistemin temelinde; ekonomi, inanç ve savaş gücü gelmiştir. Bu güç elde etme yöntemleri modern devlet sistemlerinde kültürel üretimin temelini oluşturan kurumları oluşturmuştur. Modern devletin yapısında, topraklar, kastlar, inanç, ordular ve hiyerarşiler kurumlara evrilmiştir.
Devleti yönetmeye çalışan siyasal sistemler, siyaset üretmeye başalar. Toplumu yönetmek için ortaya konan ideolojiler üzerine yorumlar ve toplumların şekillenmesi üzerine örgütlenmeler başlar. Mesele iktidar olmak için verilen mücadeleye taraftar toplamak olmaya başlar.
İnanç ve ekonomiyi temeline koyan ideolojik yapılar sağın metotlarını uygulayanları temsil ederken, haklar ve özgürlükler üzerine verilen mücadele ise solun temelini oluşturuyor. Ekonominin ve üretimin tüm insanların eşit katılımı ve adil paylaşımını savunan sol, inanç, muhafazakarlık ve piyasa ekonomisini temel alan sağın karşısında azınlık olarak kalmıştır.
Dünya feodaliteye, imparatorluklara, keşiflere, derebeyliklere, şehir devletlere, din savaşlarına, sanayi devrimine, haklar ve özgürlükler devrimine ve nihayetinde teknoloji devrimine analık yapmıştır.
Egoist varlık kendini sever,
Solun örgütlenme sorunu tam olarak burada başlıyor. Fikir üretimi konusunda inanılmaz yeteneklere sahip sol yapının, pratik koşullarda üretememiş ve yaygın bir siyasal alana çıkamaması temelde sorunları çözemediğinin kanıtı olarak gözükmektedir.
Toplumun yapısının şeklen bir temeli vardır. Nitelik olarakta bir içeriği ve işlevi vardır. Toplumların şeklini inceleyen ve araştıran bir çok bilimsel disiplin vardır. Bu disiplinler bize toplum yapısının tanımlanmasını sağlar. Saha çalışmaları ve alan tekniği bilgi üretir. Bu bilgi doğru şekilde tanımlanabilir ve okunabilirse toplum bileşenleri çözümlenebilir. İhtiyaçlar ve beklentiler analiz edilebilir.
Toplumun yapısını iyi tahlil edemeyen siyasal sistem veya paradigmalar yenilenemez ve toplumun beklentilerinin gerisinde kalır. Görece daha durağan olan milliyetçilik, muhafazakarlık ulus-devletlerin ana akım kimliğini oluşturuyor. Solun tam olarak aşamadığı yada anlayamadığı bu kimlik olmuştur. Sol ya milli kimliği pekiştirmemiştir ya da muhafazakarlığı dikkate alamamıştır. Bunu özellikle belirtmemin nedeni, ulus-devlet kavramı, içi dolu ve yaygın bir devlet kültürüdür. Bu devlet modelinin içinde kendi kültürü olan onlarca kurumun birlikteliği vardır.
Devleti oluşturan kurumların kültürleri kalıcıdır. Hükümetler gelip geçicidir. Kurum kültürlerinin hepsinin temelinde yasaların ve kanunların pekiştirdiği bir vatandaş tanımı vardır. Bu detayı gözden kaçıran solun devlet eliyle ortaya konan vatandaş ve onun çeperlerini görememesi siyaset üretiminin ve örgütlenmesinin mümkün sınırlarını muğlaklaştırmıştır.
Salt metinler üzerinden yapılan siyasetin siyasal alanda ve sahada karşılık bulamaması gayet normaldir. Kaldı ki, sol ile sosyal demokratlığın farklı olduğunu bile ortaya koyamamış, çelişkiler yaşayan parti tabanları ile tavanları anlamsız bir ütopyanın içinde bocalamaya başlamıştır. Parti yönetimleri kentlerin gerçeklerinden, bölgesel, sosyal dinamiklerden habersiz, olmayan sınıf çelişkisi üzerinden siyaset yapmaya başladığında bu durum yıllarca halktan karşılık bulamamıştır.
Günümüzde ise toplumun teknoloji ve bilgi çağı potansiyeli arasında bocalıyor. Şehirlerin gettoları (varoluşları) ile üreten sanatçıların ve yakaları beyazları arasında gittikçe artan uçurumu göremiyorlar. Bir yandan bilgi üreten ve kullanan teknolojiyle arası iyi olan sınıf, diğer yandan köyle kent atasına sıkışmış, şehirlerin dış çeperlerindeki işten eve, evden işe gidip gelen yoksullar ve yoksun bırakılanlar var. Çatallaşan beklentilerin görülmemesi oldukça manidardır.
Türkiye solu ve sosyal demokratlarının kafaları karışık, yıllarca öğrendikleri bilgi hızla değişen toplumun gerisinde kalıyor. Yani manifestoları güncellenemeyen bir literatür siyasetinden bir adım ileri gidilemiyor.
Ülkenin tüm devrimlerinin sahibi olan, kurucu iradenin partisi ve ülkenin bütününü kucaklayan siyasal parti kendi içinde özellikle günümüzde, demografik tekleşme yaşamaya başlamışsa, çağdaşları arasında neden geride kaldığı sorusu önemli hale gelmektedir.
Elbetteki vesayetler vardır. Ama asıl sebep, asilleşme yaşamaya çalışan şehir elitleri ve kent göçlerinin yeni bir kültür üretiminin yanı sıra askeri darbelerin dayattığı pop kültürü ve muhafazakarlık buna neden oluşturmaktadır. Bunun tahlili kolay olabilir fakat uzun ve kısa vadede toplumun etkilenmesi ve göstereceği tepkileri ön görmek tamamen siyasi beceri ve siyasi başarı getirir diyebiliriz.
Siyasal strateji salt bir odaklanma ile yürümez. Asıl iş etkenleri ve tepkileri öngörmektir. Kaldı ki, ulus-devlet yapısında ve Ortadoğu ekonomisi ve iktisadi işleyişinin pre-kapitalist olduğunu düşündüğümüzde iş daha da zorlaşıyor. Çünkü, üretim tarzının olmamasını veya muğlaklığını dikkate aldığımızda sınıf çelişkisi üzerinden siyasal bir örgütlenme yapmak mümkün değildir. İşçi sınıfı yoksa siyasal alan solcular için daralır. Solun temel dinamiği emek ve emek-sermaye çelişkisidir.
Solun diğer dinamikleri ise meslek odaları ve üniversitelerdir. Gelecek sayımızda sosyal demokratların ve solu örgütlenmesinde meslek odaları, daha sonraki yazılarımızda ise üniversiteler üzerine eleştirel yaklaşımlarımızı paylaşacağım.
Kommentare